Yirmi birinci yüzyıl, üniversiteleri yeniden şekillendiriyor. Ekonomik ve sosyal etkenler 1980’lerden bu yana geleneksel üniversiteyi zorlamaktadır. Yeni eğitim modellerinden, sanal üniversitelere ve giderek artan uluslararasılaşmaya kadar pek çok alanda, üniversiteler bilgi toplumu olarak tarif edilen yeni paradigmayla gerilimli bir ilişki içine girdiler.
Bilginin üretim girdisi olmasıyla birlikte, bilgiye yüklenen anlam değişmekte ve bilginin işlevsel olması gibi bir zorunluluğun dayatılması tüm üniversite yerleşkelerinde duyumsanmaktadır. Bu koşullar, insan unsuru göz önüne alındığında, bireyin tüm yetenekleriyle toplumsal bir varlık olduğu, bu yeteneklerin geliştirilmesi ve bunun da öğrenciye kültürün verilmesiyle mümkün olacağı gerçeğini ortadan kaldırılmaz.
Bireye doğrudan bir mesleğin öğretilmesiyle kültürel üst bilinçlenmelerin verilmesini birbirine ters görmek insanların makinalaşmasına yol açacaktır. Buna karşı çıkmak evrensel bir görevdir.