Bu yazı İktisat ve Toplum Dergisi'nde yayınlanmıştır. 2011,Yıl 1, Sayı 9, Sayfa Aralığı: 68 - 72 “Amaca götüren her yol geçerlidir !” Siyaset ve devlet yönetimiyle ilgili olumsuz bazı durumlarda bir alıntı yapmayı düşündüğümüzde, bir İtalyan devlet adamı ve düşünür olan Makyavel (Niccolò di Bernado dei Machiavelli) aklımıza gelir; yukarıdaki cümleyi kullanırız ve böyle davrananlara onun adına ithafen Makyavelist bu tutuma da Makyavelizm deriz. Ne dersiniz bu cümleye? Değerler sistemini tepetaklak eden, insanı rahatsız eden, iyi ve doğru adına insanoğlunun yüzyıllardır kafa yorduğu her şeyi ortadan kaldıran etik dışı bir önerme değil mi bu? Evet, öyle. Pek ala, ama ya hayat tam da böyle akıyorsa! Devletler böyle yönetiliyorsa, iktidar olma sanatı denen eylem tam da böyle bir şey ise ne olacak! O zaman kabul etmemiz gerekecek ki Makyavel gerçekliği ve gerçekliğin içindeki gizli kötüyü yazmış, bundan dolayı da, istisnalar dışında sevilmemiştir. Acaba Makyavel yanlış mı okundu? İtalyan dili ve edebiyatında örneğin Dante, şaheser eseri İlahi Komedya ile taçlandırılırken Makyavel kilise tarafından aforoz edildi, yazdığı kitap “Prens” (Il Principe) meydanlarda yakıldı, okunması yüzyıllarca yasaklandı. Makyavel’in ağır sansürden kurutulup su yüzüne çıkabilmesi Fransız ihtilalini ve 19. yüzyılı beklemiştir. Ülkemizde de Makyavelizm terimini pek çok kişi bilir ve kullanır, ama Makyavel’i bilen ve onun meşhur kitabı Prens’i okuyan azdır. Osmanlı Sultanı IV. Murat’ı bu düşüncemizin dışında bırakabiliriz; çünkü onun, Prens’i çevirtmiş ve okumuş olduğunu biliyoruz. (Nazım Güvenç, 1992). Türkçeye şimdiye kadar pek çok çevirisi yapılan Prens’i ben Nazım Güvenç’in çevirisinden okudum (Machiavelli, 1994). Gelin şimdi Makyavel’i biraz yakından tanımaya çalışalım. Makyavel kimdir? Makyavel bir İtalyan devlet adamı ve düşünürdür. Varlıklı denebilecek köklü ve kültürlü bir ailenin çocuğu olarak 1469 yılında, Rönesans’ın beşiği kabul edilen Floransa kentinde dünyaya gelmiş. Floransa kent devletinde 14 yıl ikinci sekreterlik denilen üst düzey devlet hizmeti yapmış. Makyavel’in yaşadığı dönemde İtalya henüz ulusal birliğini kurmuş değil. Tüm İtalya kent devletleriyle dolu. Güneyde Napoli Krallığı, kuzeybatıda Milano Dukalığı, kuzeydoğuda Venedik Cumhuriyeti ve ortada Roma Papalık Devleti ve Floransa Cumhuriyeti bunların önde gelenleri ve bunlar beş büyükler diye biliniyor. Bu kent devletlerinde iktidarları bir grup insan elinde tutuyor ve iktidarlar gruplar arasında sürekli el değiştiriyor. Kitabın Türkçe baskılarından birinin önsözünde o dönem şöyle anlatılıyor (Nazım Güvenç, 1992): “Machiavelli’nin yetiştiği, görüşlerinin şekillendiği, siyasal görevler üstlendiği, siyasal yapıtlarını kaleme aldığı, özgün tezler geliştirdiği 1480-1530 yıllarının İtalya’sında adeta kent devletler kaynamaktadır. Aralarında sürekli çekişme olan bu devletlerin, devletçiklerin birbirleriyle ittifakları, dostluk – düşmanlık ilişkileri gibi sınırları da yıldan yıla güçler dengesinin ilişkilerine göre sürekli değişmekte, yapılmakta, bozulmakta, yeniden yapılmakta yine bozulmaktadır. Kısacası bir çalkantıdır gitmektedir”. Ulusal birlikten yoksun bir coğrafyada tüm bu çalkantılar içinde iktidarı ele geçirmek ve elde tutabilmek için ne tür yöntemlere başvurulması gerektiğini kendisi de yaşayarak öğrenen Makyavel yöneticilere öğütler kitabını böyle bir ortam içinde yazmış. Makyavel neler demişti? Makyavel Ispartalıların ve Romalıların bir ülkeyi işgal ettiklerinde egemenliklerini sürdürme güçlerine göre karşılaştırmasını yapar ve şu tespitlerini yazar: “Özgür yaşamaya alışmış bir ülkeyi kim ele geçirir de yıkmaz ise onun tarafından yıkılmayı beklemelidir.” Ürpertici elbet, ama çok can alıcı bir saptama değil mi? Makyavel özgür yaşamaya alışmış olmanın bir toplum için ne denli gerekli olduğunu söylerken siyaseten de hasımlarıyla mücadele etmek isteyenlerin neler yapabileceklerini gösteriyor. Yak, yık, yok et. Ama kimleri? Özgürlük geleneği olanları. Çünkü bu geleneğe sahip olanlar bir tutsak gibi yaşamayacak ve ayaklanacaktır. Yani bu bilinç varsa, aman dikkatli olun demeye getiriyor. Makyavel’e yapın dediği şey için kızmakta haklı olunabilinir, ancak bunu söylerken örtük olarak verdiği özgürlük dersi büyük değil mi? … Kitabın bir başka yerinden şu cümleye bakalım: “Kötülük bir seferde bütünüyle yapılmalıdır. İyilik ise daha iyi tadına varılsın diye azar azar yapılmalıdır.” Hiç hoş bir cümle değil, katılıyorum. Ancak yaşadıklarınıza bakın. Çevrenizi iyi inceleyin. Ne dersiniz, bu kitabı çok iyi okumuş, hatta ezberlemiş kişiler tanıyor olabilir misiniz? Bu ifadeden de, “yapın” emir kipi bağlamında nefret edebiliriz, ama çıkarılacak ders yine çok büyüktür. Yine günümüz siyasetine ve yöneticilerine dair bir şeyler düşünmek istediğinizde bir kenarda bulunması için şu cümlesini de aktarayım: ”Sevilmekten çok korkulmak bence daha güvenlidir. Çünkü insanlar hakkında şu söylenebilir: nankör, değişken, içten pazarlıklı, korkak ve çıkarcıdırlar. Onlara iyilik ettiğin sürece hepsi seninledir.” Örnekler hep bu ve benzeri biçimde. Kitabı okumak gerekir. Hayat bazen tam da böyle bir şey sanki. Yazımın başında da belirttim. Makyavel hiç sevilmez. Onun tanınmışlığı aslında 500 yıldır tükenmeden süregelen bir kötü ündür. Ancak o gerçekleri yazmıştır. Bence Makyavel’in esas çabası devletin nasıl yönetileceğini değil, nasıl yönetildiğini anlatmaktır. Yani insanlara, bakın sizi böyle yönetiyorlar demiştir. Makyavel’in yaşadığı dönemde henüz Karl Marks, Friedrich Nietzsche ve Michel Foucault gibi, iktidar üzerine pek çok şey söyleyen düşünürler yoktur. Bu nedenle Makyavel’in yazılarında iktidarın ekonomik boyutu, doğal bir güç istenci gibi kavramlar ya da iktidarın her yerde oluşu gibi fikirler henüz gündemlere girmemiştir. Dolayısıyla, Makyavel’in yaklaşık 500 yıl önce yaptığı iktidar analizleri yetersiz bulunabilir. İktidarlara talip olanların savaşımları, tebaa olanların çıkarlarını geri plana iter. Asimetrik bir iktidar – tebaa yapılanmasının talep edildiği açıktır. Diğer yanda, hükümdarlara verdiği öğütlerin satır aralarında ekonomik düzenlemelere ilişkin burjuvazi talepleri de kolayca seçilir. İktidarın sadece hükmeden boyutuna değil, o güce sahip olanlarla tabi olan burjuvazinin çıkarlarına da değinilir. Şu satırlar kapitalizmin henüz olgunlaşma aşamasında olduğu dönem için iktisadi beklentilere örnek olarak gösterilebilir: “Yurttaşlarını ister ticaret ister tarım, isterse herhangi bir başka dalda olsun rahatça çalışmaları için yüreklendirmelidir… öyle ki… vergi korkusundan yeni ticari girişimlerde bulunmaktan kaçınmamalıdır” … Makyavel’in bu kitabı her yöne kayabilecek okumalara açıktır. Rousseau’ya göre bu kitap “Krallara ders vermek bahanesiyle, halka nasıl yönetildiklerini öğreten bu Cumhuriyetçinin amacı halkı zulmün boyunduruğundan kurtarmak için, kurnazca uyandırmaya çalışmaktır. “ Yaşadıklarımızı iyi anlamak için Machiavelli’nin bu kısa kitabını hepimiz iyi okumalıyız. Aksi halde iktidar eylemini, hükmedenle tebaa arasında, simetrik ilişkili bir erdem ve güzellikler sanatı olarak düşlemeyi sürdürürüz. Herkes dilediğini düşünecektir elbet, ama muktedirlerin de kendilerini meşrulaştırıcı böyle bir bakış açısından büyük keyif alacakları apaçıktır. Kaynaklar: 1.Machiavelli: Prens. Çeviren Nazım Güvenç. Anahtar Kitaplar Yayınevi, ikinci baskı, İstanbul, 1994, Önsözünden. 2.Machiavelli: Prens. Anahtar Kitaplar Yayınevi, ikinci baskı, İstanbul, 1994.