ŞİİR VE ŞEYTAN: LERMONTOV – İBLİS
Kadri YAMAÇ
Mihail Yuryeviç Lermontov 1814 yılında Moskova’da dünyaya geldi. 27 yaşında bir düelloda hayatını kaybettiğinde sadece 27 yaşındaydı ve o yaşa kadar şiirden romana kadar sayısız büyük eserler yaratmıştı. Lermontov, İblis üzerine bir şiir yazdı ve edebiyata damgasını vurdu.
The Demon’da Tanrı tarafından cennetten kovulan İblis şiirin baş kahramanıdır ve bilindik şeytanın bambaşka bir yüzü sunulur bize. İblis cennetten kovulmasıyla içine düştüğü yalnızlık ve kötülük dünyasından sıkılmıştır, mutsuzdur artık. Edebiyatta yer alan diğer şeytan kahramanlar arasında aşık şeytan özelliği ile ayrı bir özellik taşır.
KONU
The Demon’da Olay Gürcistan’da geçer. İblis, bir gün Kafkas dağları üzerinde gezerken, Gürcistan’ın dağlarını, nehirlerini, tüm güzelliklerini görür ve elbet bir de Prens Gudal’ın güzel kızı Tamara’yı. Gürcü Prens Gudal, biricik kızı Tamara’yı evlendirecektir. İblis Tamara’yı görünce daha önceden tanışık olmadığı romantizm ve âşık olmak gibi hislerle tanışır. Tanrıyla hesaplaşmak, intikam almak gibi isteklerini bir kenara atmak ister. Sanki bilindik insan gibi olmayı arzular. Aşkı yaşamak ve yalnızlıktan kurtulmayı diler.
Ve İblis prensesi gördü sonunda.
Anlatılmaz bir heyecanla o anda
Kanının tutuştuğunu duydu.
Birden sessiz ruhunun boşluğunu
Bir ses doldurdu huzur veren.
Kutsallığına vardı yeniden
Güzelliğin, iyiliğin ve aşkın!..
Düğünden bir ün önce damat adayı, Prens Gudal’ın şatosuna doğru kervanı ile yoldadır. İblis bu kıza kavuşmayı kafasına koymuştur; kötü bir planı devreye sokar. Damat adayını bir kervan baskınına karıştırır, yaralanan damat ölür.
Hiç acılar görmemiş bu ocağa
Yıldırım gibi indi
Tanrı’nın gazabı!
Kendini yatağa atan
Tamara Seller gibi döküyordu gözyaşları.
Tamara başlangıçta perişandır, ama şeytan kızın rüyalarına girerek onu etkilemeyi başarır.
Tamara İblis’ten etkilenir. Şeytan Tamara’ya sahip olduğunda kız aniden ölür. Baş melek kızı alır ve göklere doğru götürür.
Şiirin sonunda aşkına kavuşamayan İblis tek başına kalır.
Lermontov’un İblisi edebiyat tarihinin en ilginç şeytan betimlemelerinden birisi oldu. Üzerine çok yazıldı ve konuşuldu.
Şeytan Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam’da yer alır ve ve tüm kötülüklerin sebebi olan bir yaratık olarak anlatılır. Tüm evrenin yaratıcısı olan ve sonsuz ve mutlak güze sahip olan tanrının kötü olması beklenemez; işte bu nedenle şeytan gereklidir. Şeytan iyi bir melek iken ve cennette yaşarken kendi iradesiyle[1] Tanrıya isyan ederek cennetten kovulmuş, Ademle Havva’yı ayartarak günah işletip onların da cennetten kovulup yeryüzüne gönderilmelerine sebep olmuştur. Şeytanın varlığı kötülüğün tanrıdan ayrılması için şarttır.
Şeytan tanrıya isyan edip insanı özgür davranmaya iterek bize yaşadığımız bu dünyayı tanıma ve içinde yaşamanın kapılarını açar. Bu davranış tanrının ve dinlerin öfkesine yol açar. Sonra görülecektir ki insanoğlu daima şeytanla iş birliği yapacak ve pek çok durumda onun yolundan gidecektir. Yani iyi veya kötü davranışlarda özgür iradesini kullanacaktır.
Ya binlerce yıldır biz insanların içimizdeki kötü yanlarımızı hep bu şeytan imgesiyle açıklayıp dışımıza itmemize ne demeli? Bu da bizim şeytani zekâmız galiba. Üstelik bilen ve de gören olmadığı için de her durumda kullanıma uygun.
Şeytan insanı ayartan ve günahın baş sebebi gibi gösterilirken bir başka yanıyla da insanı aydınlatan ve özgür iradesiyle hareket etmesini sağlayana bir yaratıktır. Şeytan özgür iradeyi temsil eder. Edebiyat şeytana ilgisiz kalmamış ve pek çok eserde farklı bakış açılarıyla işlenmiştir.
En temel sorulardan birisi de sanırım “Tanrı ilk günaha neden izin verdi?”. Bu soru galiba hep cevapsız kalacak
[1] Şeytan’ı kimin ayarttığı konusu kutsal metinlerde yer almaz.